Bigbang
Her şeyin başlangıcı; ‘Big Bang’ yani Büyük Patlama! Evrenin bir anda oluştuğu ve sonsuz olmadığı düşüncesi. 20. Yüzyılın ortasına kadar birçok bilim insanı, evrenin sonsuz mekan ve zamanı içinde barındırdığını düşünüyordu. Ta ki Einstein’ın Görelilik Teorisi’nin kütle çekimini daha iyi kavramamızı sağlayana ve Edwin Hubble’ın gökadaların birbirinden uzaklaştığını geçmişteki öngörülerle uyuşacak şekilde keşfetmesine dek. 1964’te Kozmik arka plan ışıması rastlantı sonucu keşfedilmiştir. Genç evrenin kalıntıları, diğer gözleme dayalı delillerle birlikte ele alınınca Big Bang (Büyük Patlama); bilim dünyasında kabul gören bir teori hâline gelmiştir. O yıldan itibaren; Hubble Teleskopu gibi yüksek teknoloji ürünü gözlem araçları, Big Bang ve evrenin yapısı hakkında oldukça net bir tablo sunmuştur. Günümüzde yapılan gözlemler ise; evrenin genişleme hızının zaman geçtikçe daha da arttığını ortaya koymaktadır.
Yaklaşık 13,7 milyar yıl önce, tüm evrenin bir tekillik olarak var olduğu zamanı hayal etmek yeterince zordur. Big Bang kuramına göre; evrenin nasıl oluştuğunu açıklamak için yarışan ana iddialardan biri, kozmostaki tüm madde-uzayın bir atom altı parçacıktan daha küçük bir biçimde var olmasıdır. Bu iddia düşünüldüğünde ise daha zor bir soru ortaya çıkıyor.
 
Sorunun kendisi modern kozmolojiden en az 1600 yıl önceye dayanmaktadır. Dördüncü yüzyıl ilahiyatçısı St. Augustine, Tanrı evreni yaratmadan önce nelerin var olduğu sorusuyla boğuşmuştur. Vardığı sonuç; İncil’deki ‘Başlangıçta’ deyişinin, Tanrı’nın patlama öncesinde hiçbir şey yapmadığını ima ettiğiydi. Ayrıca Augustine, dünyanın belirli bir zaman diliminde Tanrı eliyle yapılmadığını; zamanın ve evrenin aynı anda yaratıldığını savunmuştur.
 
20. yüzyılın ilk zamanlarında Albert Einstein, Genel Görelilik teorisiyle çok benzer olan bazı sonuçlara varmıştır. Sadece kütlenin zaman üzerindeki etkisini düşünün. Bir gezegenin iri kütlesi zamanı çarpıtır; Dünya yüzeyindeki bir insan için zamanın, yörüngedeki bir uydudan biraz daha yavaş çalışmasına neden olur. Diferans, fark edilemeyecek kadar küçüktür; ancak büyük bir kayanın yanında duran biri için zaman, tarlada tek başına duran bir kişiden daha yavaş ilerler.
 
Belçikalı kozmolog R. Georges Lemaître, Einstein’ın çalışmasına dayanarak 1927’de evrenin bir tekillik hâlinde başladığını ve Büyük Patlama’nın genişlemeye yol açtığını öne süren bir makale yayınlamıştır. Einstein’ın Görelilik kuramına göre zaman, ancak bu ilkel tekillik mevcut boyutuna ve şekline doğru genişledikçe ortaya çıkmıştır.
 
Ancak bilim dünyası için hiçbir şey kesin değildir. Bu soru, ölü kalmayacak bir kozmolojik ikilemdir. Einstein’ın ölümünü takip eden yıllarda; kuantum fiziğinin türemesi ile yeni teoriler, Büyük Patlama öncesi evrenle ilgili soruları yeniden gündeme getirmiştir.

EVRENİMİZ KENDİSİNDEN ÖNCEKİ BİR EVRENDEN Mİ ÇIKMIŞTIR?

Evrenimiz başka, daha eski bir evrenin soyundan geliyor olabilir mi? Bazı astrofizikçiler; bu hikayenin Büyük Patlama’dan kalan kalıntı radyasyona, yani kozmik mikrodalga arka planına yazıldığını düşünmektedir.
Gökbilimciler, Kozmik Mikrodalga Arka plan Işıması’nı ilk kez 1965’te gözlemlediler ve bu hızla Big Bang teorisi için yeni problemler yarattılar. Bu problemler daha sonra 1981’de Enflasyon Teorisi ile ele alındı. Bu teori, varlığının ilk anlarında evrenin oldukça hızlı bir şekilde genişlemesini gerektirmektedir. Ayrıca Kozmik Mikrodalga Arka plan Işıması’ndaki sıcaklık ve yoğunluk dalgalanmalarını da hesaba katmaktadır. Ancak bu dalgalanmaların tek tip olması gerektiğini belirtir.
Son zamanlardaki haritalama çabaları, evrenin bazı alanlarda diğerlerinden daha fazla dalgalanmayla birlikte orantısız olduğunu göstermektedir. Bazı kozmologlar bu gözlemi, California Teknoloji Enstitüsü araştırmacılarından biri olan Adrienne Erickcek’in ifade ettiği gibi, evrenimizin bir ana evrenden “köpürdüğüne” dair destekleyici kanıt olarak görmektedir. 

Kaotik Şişirme Teorisi ile bu kavram daha da derine iner: ‘Her biri evrene dönüşen şişirici baloncuklar sonsuz ilerlemekte ve bunların her biri ölçülemez bir çoklu evrende daha da fazla şişirici baloncuklar doğurmaktadır.’

Yine başka modeller, Big Bang öncesi tekilliğin kendisinin oluşumu etrafında dönmektedir. Karadelikleri kozmik çöp sıkıştırıcılar olarak kabul ederseniz; tüm bu ilkel sıkıştırma için öncül aday olarak dururlar. Dolayısıyla genişleyen evrenimiz teorik olarak başka bir evrendeki karadelikten çıkan ‘beyazdelik’ olabilir. Beyazdelik, karadeliğin tersi şekilde hareket eden, onu içine çekmek yerine ciddi enerji ve madde yayan varsayımsal bir cisimdir. Bunu kozmik bir egzoz kapağı olarak düşünebilirsiniz. Bazı bilim insanları, evrenimizin bir karadeliğin içinde doğmuş olabileceğini ve kendi evrenimizdeki her karadeliğin de ayrı evrenler içerebileceğini öne sürmektedir.
Ancak bazı bilim insanları ise, evrenin Büyük Patlama sonucunda değil; ‘Büyük Sıçrama’ ile başladığını düşünmektedir.

BÜYÜK SIÇRAMA (BİG BOUNCE) TEORİSİ

Uzun zaman önce Hindistan’daki Orta çağ din filozofları, evrenin kendisini yok etmesinden ve tekrar başlatmasından önce, değişmiş bir kütleden etrafımızda gördüğümüz aykırı gerçekliğe evrimleştiği sonu olmayan bir yaratılış ve yok oluş döngüsünden geçtiğini öğretmişlerdir.
Bazı çağdaş bilim insanları, çarpıcı paralelliklere sahip bir fikre ulaşmıştır. Evrenin Büyük Patlama yerine bir döngü içinde genişleyip büzüştüğüne, belirli bir boyuta kadar küçüldüğünde ise geri sıçradığına inanmaktadırlar. Büyük Sıçrama Teorisinde her döngü, tekillik kadar küçük olmayacak pürüzsüz bir evrenle başlamaktadır. Evren; yavaş yavaş genişleyecek, zamanla topaklaşacak ve daha çarpık bir hâle gelecektir. Sonunda, çökmeye başlayacağı bir noktaya ulaşacak ve başlangıç ​​noktasının boyutuna küçüldükçe yavaş yavaş kendini düzeltecektir. O anda ise döngü yeniden başlayacaktır.
 
Büyük Sıçrama fikrinin işe yaraması için Roger Penrose ve Stephen Hawking’in geliştirdiği tekillik teoremlerinin etrafında bir yol bulunması gerekmektedir. Ölmekte olan bir yıldız, sonunda karadelik oluşturmak üzere yoğunlaşır. Bunu yapmak için Büyük Sıçrama modelleri, negatif enerjinin yerçekimine karşı koyma ve çöküşü tersine çevirme fikrine dayanmaktadır. Böylece evren ve uzay-zaman tekrar tekrar birbirinden ayrılmaktadır. Bu daralma ve genişleme döngüleri ise her trilyon yılda bir kendini tekrar edecektir.
 
Büyük Sıçrama Teorisi, Batı uygarlığının St. Augustine’den bu yana gelen gerçeklik görüşünden ayrılmaktadır çünkü zamanın bildiğimiz haliyle evrenden daha önce var olduğunu kabul etmektedir.

Ancak ister Büyük Patlama ister Büyük Sıçrama olsun, mevcut evrenimizden önce ne olduğu sorusu ucu açık bir soru olarak kalmaktadır. Belki de hiçbir şey yoktu. Belki başka bir evren ya da evrenimizin farklı bir versiyonu vardı. Belki de her birinin kendi fiziksel gerçekliğini dikte ettiği farklı yasalara sahip bir evrenler denizi vardı.

0 Yorum

Yorum Yap

Login

Welcome! Login in to your account

Beni Hatırla Lost your password?

Lost Password

MENU